DÜNDAR SANSUR


NUHTUFANI VE CUDİ DAĞI TARİHÇESİ ÜZERİNE...

Bin yıllardır Sürekli tartışılan, ancak bir türlü birilerinin kabul etmek istemediği “Hz.Nuh Tufanından sonra geminin Cudi Dağına indiği gerçeği” bizleri ( Şırnak olarak) her defasında ciddi anlamda son derece rahatsız etmektedir.


Bin yıllardır Sürekli tartışılan, ancak bir türlü birilerinin kabul etmek istemediği “Hz.Nuh Tufanından sonra geminin Cudi Dağına indiği gerçeği” bizleri ( Şırnak olarak) her defasında ciddi anlamda son derece rahatsız etmektedir.

Bunun en son örneği, geride bıraktığımız hafta, Ağrı Dağına “yer küremizin değişen-bozulan ekolojisine dikkat çekmek maksatlı” bir protesto gösterisi için giden ve burada Hz, Nuh’un bindiği gemiyi temsili gemi maketi yapan Greenpeace üyeleri, yaptıkları, yaptıkları Eylemin haklılığı ve doğruluğunun yanında yanlış adreste olduklarının farkında kesinlikle değildiler.

Nuh’un gemisi, tufandan sonra Ağrı Dağına ya da başka bir Dağa değil, Mezopotamya’nın en kadim kenti olan ve insanlığın(Hz Adem’den sonra) ilk çıkış noktası olan  Şırnak sınırları içinde yer alan Cudi dağına inmiştir!!!

Bunu ben demiyorum. Bu bilimsel tespiti, Dünyanın en önde gelen tarihçileri, Arkeologları, Antropologları ve işin uzmanları dile getirmekteler.

İsterseniz olayın tarihçesine değişik kaynaklar ışığında bir göz atalım, ne dersiniz?”

NUH TUFANI VE CUDİ DAĞI TARİHÇESİ,

 “Hz Nuh Tufanı Ve Cudi Dağının Bilim Ve İslamdaki Yeri. Hz.Nuh Tufanı'nın gerçekleştiği yer olarak Mezopotamya Ovası gösterilir. Bu bölgede tarihte bilinen en eski ve en gelişmiş uygarlıklar kurulmuştur. Ayrıca bu bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında yer alması sebebiyle, coğrafi olarak büyük bir su baskınına uygun bir zemin teşkil etmektedir. Tufan'ın etkisini artıran sebeplerden birisi, büyük bir ihtimalle, bu iki nehrin yataklarından taşıp bölgeyi etkisi altına almış olmasıdır. Bu bölgenin Tufan'ın gerçekleştiği yer olarak kabul edilmesinin ikinci bir sebebi de tarihseldir. Bölgedeki birçok medeniyetin kayıtlarında, aynı dönemde yaşanmış bir Tufan'ı anlatan çok sayıda belge ortaya çıkarılmıştır. Hz.Nuh kavminin helak edilmesine tanık olan bu medeniyetler, bu felaketin oluş biçimini ve sonuçlarını tarihsel kayıtlara işleme ihtiyacı hissetmiş olmalıdırlar.

Tufan'ı anlatan efsanelerin çoğunluğunun Mezopotamya kökenli olduğu da bilinmektedir. En önemlisi de arkeolojik bulgulardır. Bölgede bulunan uygarlığın bir süre için duraksamasına neden olmuştur. Yapılan kazılarda böylesine büyük bir felaketin açık izleri toprağın altından çıkartılmıştır.

Mezopotamya bölgesinde yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, bu bölge tarih içinde birçok kez seller ve Dicle, Fırat nehirlerinin taşması sonucu meydana gelen felaketlerle yüz yüze gelmiştir. Örneğin, MÖ 2000 civarında Mezopotamya'nın tam güney kısmında bulunan büyük Ur kentinin hükümdarı olan İbbi-sin zamanındaki bir yıl, "gökle yer arasındaki sınırları yok eden bir Tufan sonrası"1 şeklinde tanımlanmaktadır. MÖ 1700'lerde Babilli Hammurabi zamanında bir yıl da "Eşnunna kentinin bir selle yıkılması" olayıyla tanımlanmaktadır. MÖ 10. yüzyılda hükümdar Nabu-mukin-apal zamanında Babil şehrinde bir su baskını gerçekleşmiştir.2 Milattan sonra 7., 8., 10., 11. ve 12. yüzyıllarda da bölgede önemli su baskınları vuku bulmuştur. 20. yüzyılda 1925, 1930 ve 1954 yıllarında da bu meydana gelmiştir.3 Anlaşılan odur ki bölge, her zaman için bir sel felaketine açıktır ve Kuran'da belirtildiği gibi büyük çaplı bir selin tüm bir kavmi yok etmesi ve gemini MEZOPOTAMYANIN ORTASINDA BULUNAN ŞIRNAK SINIRLARI İÇİNDE BULUNAN CUDİ DAĞINDA KONAKLADIĞI AÇIKÇA NETTİR…(Devam Edecek)